26 Ocak 2014 Pazar

Osmanlı Döneminde Ruha Şifa Tedavi Yöntemleri



Avrupa'da 18. yüzyıla kadar akıl hastaları şeytanla işbirliği yapan "melûn mahlûk" muamelesi görüp¸ ruhuna şeytan girmiş denilerek çok defa diri diri yakılarak vücutlarından şeytan çıkarılmaya çalışılırken¸ Osmanlı'da daha Sultan I. Bayezid devrinden akıl ya da ruh hastaları "insan olarak" kabul edilerek tedavi altına alınmaya başlanmıştır. Fatih Sultan Mehmed devrinden itibaren de bu tür hastaların bakım ve tedavisinde¸ "müzikle tedavi usulüne" başlandığı tarihî kayıtlarda geçmektedir.

İstanbul'un fethinden sonra ise Fatih Sultan Mehmed¸ kendi ismiyle anılan mahallede¸ 1456'da başlanıp 1470/1471'de tamamlanan Fatih Bîmarhânesini (Bîmarhâne-i Ebul Feth) kurdurmuştur. 1824'e kadar faaliyette kalan Bîmarhâne¸ 80 kubbeli ve 70 hücreli olarak inşa edilmiş; içinde bir başhekim ile 200 hastabakıcının bulunduğu bir müesseseydi. Buradaki hastalar¸ şefkat ve ihtimamla tedavi ediliyor¸ akıl¸ ruh ve sinir bozucu durumlardan uzak tutuluyordu. Hastalar ceviz karyolalarda yatırılıyor¸ her gün mûsıkî dinletiliyor¸ sülün¸ keklik ve bülbül gibi av etleri ikram ediliyor ve hastalıklarına uygun ilaçlarla tedavi ediliyorlardı. Modern psikiyatrinin kurucusu kabul edilen Fransız Jean-Etienne Dominique Esquirol¸ burayı gezdikten sonra "akıl hastaneleri için ancak bir mefkûre ya da ideal olabileceğini" söylemiştir. Bu Bîmarhane¸ 19. yüzyıl başlarına kadar hizmet vermiştir.

"Üç tarafı kafesli mermerler ile yapılmış bu büyük kubbe altındaki büyük havuzun çevresindeki sel sebillerden berrak su çağlayıp havuza girince¸ fıskiyelerden berrak su¸ kemerli kubbenin göbeğinde nihayet bulur. Böyle dikkat ve özenle yapılmış şifa yurdunun¸ anlatılan odalarında çeşitli hastalıklara tutulmuş zengin ve fakir¸ ihtiyar ve genç doludur. Bazı odalarda¸ ilkbaharda Edirne'nin aşk denizi derinliğine düşmüş sevdalı âşıklar çoğalıp¸ hekimin emriyle bu tımarhaneye getirilerek¸ altın ve gümüş yaldızlı zincirlerle kerevetlerine takılıp¸ her biri aslan yatağında yatar gibi kükreyip yatarlar... Kimisi havuz ve şadırvanlara bakıp¸ kalender hülyası kabilinden sözler eder¸ nicesi dâhi o kemerli kubbenin etrafında gülistan¸ bağ ve bostan içindeki binlerce kuşların cıvıltılarını dinleyip¸ delilerin perdesiz ve ölçüsüz sesleriyle feryada başlarlar...

Şefkat..Merhamet..İncelik..Kalite..Anlayış..Dayanışma..İnsanlık..




kaynağı: MORAL FM
Blog Calismalarim
Blog Calismalarim

”Bu Dünyada Çiçeklere Bakmak İçin Cehennemin Çatısında Yürüyoruz,Haydi Gelin,Çatıya Çıkalım!”

4 yorum:

  1. Edirne'de müzikle tedavi yapılan bir şifahaneye (doğru mu kullandım kelimeyi, bilemedim şimdi) gitmiştim, seneler oldu.
    O kadar güzel bir yerdi ki... Anlattığınız gibi... Külliye gibiydi yapı olarak, bir avluya açılan pek çok bölüm, ortada sevimli bir havuz, etraf yeşillik... Çok etkilenmiştim. İçinde o dönemin kıyafetleriyle giydirilmiş mankenler de yerleştirilmişti. Bazı enstrümanları çalar şekilde görülüyordu bazıları... Dedelerimiz iyiyi güzeli biliyormuş vesselam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Orayi bende ziyaret etmistim gercekten cok guzel canlandirmislar..benim dikkatimi kur'an ogrrtme sekliydi,hocanin bir kez soyleyip herkesin bir agizdan tekrarladigi canlandirma cok hostu..Rabbim tekrar ziyaret etmeyi nasip etsin,Allah razi olsun,sevgiler.

      Sil
  2. Kur'an öğretilmesini hatırlayamadım maalesef. Ben gideli 14-15 sene kadar oluyor. Edirne çok güzel memleket. Tekrar gitmeyi çok istiyorum. Umarım nasip olur tekrar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir kaç yıl evvel ziyaret etmiştim ben belki de sonrada eklendi o bölüm bilemiyorum ancak çok etkilenmiştim..Sevgiler.

      Sil

Recent in Recipes

SON YAZILAR